Türkiye gazetesi yazarı Yusuf Alabarda, köşe yazısını kaleme aldığı saatlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’ncü yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Gaziantep’te olacağı kamuoyu ile önceden paylaşılmış ve biliniyordu.Gazi beratlı ve İstiklal Madalyası sahibi Gaziantep’in bölgedeki tüm vilayetlerimiz ile birlikte düşman işgaline karşı ortaya koyduğu şanlı direniş, bu topraklara atılmış en kuvvetli tohum idi. Bugün Gaziantep, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş gibi bölgedeki tüm şehirlerimizin ismi anıldığında yüzümüze yansıyan mutluluk ve güven, o tohumların artık koca çınarlar olduğunu bize muştuluyor.İşte böyle bir günde, Gaziantep’ten gelen bir mektup, Alabarda’yı oldukça heyecanlandırdı ve bunu köşesine taşımaya karar verdi.Yusuf Alabarda’nın yayımladığı mektupta şu ifadeler kullanılmış:”1995’li yıllarda Gaziantep’te kendi halimde küçük çaplı bir atölyem vardı. Derken 20 yaşında evlendim. Aynı yıl ilk çocuğumuz Abdülkadir dünyaya geldi. Oğlumuz 8 aylık olunca emsalleri gibi bir gelişme kaydetmediğine şahit olduk ve hemen hastaneye müracaat ettik. Müracaat etmesine ettik ama koca Antep’te bir tedavi imkanı bulamadık.Bize İstanbul’a gideceksiniz dediler.En ufak bir hastalıkta Ankara ve İstanbul gibi şehirlere taşınmak o kadar alışılmış bir şeydi ki o zamanlar, biz de yadırgamadık ve kabullendik çaresizce.O dönemde hastanede muayene olmak da tedavi görmek de ateş pahası.Elde yok avuçta yok, nasıl yaparız diye kara kara düşünürken okuldan bir hocamın o zaman İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ı tanıdığını hatırladım. Çaldım kapısını ve kendisinden rica ederek İstanbul’da bizim elimizden tutmasını istirham ettim. Hocam, Tayyip Bey’i arayacağını ve kendisi ile İstanbul’da görüştüreceğini söyledi ve dediğini de yaparak bizi İstanbul’a Tayyip Bey’e gönderdi.Biz de komşulardan, eşten dosttan borç aldık, bulduk buluşturduk ve İstanbul’un yolunu tuttuk.Kucağımda oğlum, yanımda eşim İstanbul Büyükşehir Belediyesinden içeri girdiğimizde Tayyip Bey hemen bizi makamına kabul etti. Sabırla o kadar işinin arasında bizi dinledi, kalacak yerimizin ve paramızın olup olmadığına kadar sordu ve kendi evinde de kalabileceklerini ifade etti.İnanamamıştım, koskoca İstanbul Belediye Başkanı, bize evinde kalabileceğini söylüyor ve dakikalarca dinliyordu. Biz ise bir an evvel teşhis koydurarak önümüzü görmek ve Gaziantep’e geri dönmek derdindeydik, ayrıca kimseye de yük olmak istemiyorduk.Bizi çalışanlarından birilerine emanet etti ve Çapa Tıp Fakültesi Hastanesine gönderdi. Hastanede işler uzayınca konaklamamızı da sağ olsunlar sağladılar ve bir hafta içinde muayene ve tetkikler sonuçlandırıldı. Konulan teşhis oğlumuzun spastik engelli olduğu ve bilinen bir tedavisinin olmadığı idi. Bize sabır ve şükür ile bu işin üzerinden gelebileceğimiz iletildi.Öyle de oldu, 22 yıl biz evladımızın varlığı için Rabb’ime hep şükür hâlinde olduk.2017 yılında güzel oğlumuz emanetini yirmi iki yaşında sahibine teslim etti. Onunla geçen yirmi iki senenin bilinci ile Gaziantep’e bir eser bırakmak istiyorduk ki Gaziantep Valisi Davut Gül’ün ‘100’üncü Yılda 100 Hayırsever’ kampanyası karşımıza çıkageldi. Şimdi bu kapsamda Gaziantep’e Abdülkadirimiz için 32 derslikli bir ilkokul yaptırıyoruz.Gaziantep’ten borç harç bularak evladını tedavi etmek maksadı ile İstanbul’a gelen bize dokunan o merhamet dolu el, bugün coğrafyanın tüm öksüzlerinin, kimsesizlerinin, garip ve gurebaya da dokunuyor.Kendisine gönül borcumuz var ve istedik ki bu okul sayesinde tüm evlatlarımız hem bizim gönül borcumuzdan haberdar olsun hem de Abdülkadirlerin artık yalnız olmadığından.İstanbul’dan Gaziantep’e döndükten sonra dualarımda hep bir imkanım ve bir fırsatım olsun hem ülkeme hem de Cumhurbaşkanı’mıza şükranlarımı sunabileyim diye Rabb’imden sürekli niyaz ettim. Hiçbir duayı geri çevirmeyen Rabb’im dualarımı kabul etti, geçen zaman içinde bize Gaziantep’te bir iplik fabrikası sahibi olmayı ve yanımda birçok insanımıza iş ve aş verebilmeyi nasip etti.Şimdi Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümü kapsamında şehrimize gelen Sayın Cumhurbaşkanı’mıza şükranlarımı tüm Abdülkadirler adına iletecek olmanın mutluluğunu yaşıyor ve Rabb’ime hamdediyorum.Rabb’im garip gurebanın, yetimin, kimsesizin, yolda kalmışın başını okşayan hiçbir eli namerde büktürtmesin.””İNSAN GÜVEN KOKMALI”Yazısının sonunda Aşık Veysel’in, “Aşk perişandır şaşkına, Hakk yardım etsin düşküne, Kerem gibi yâr aşkına, Yanan bulunmaz, bulunmaz” dizelerini hatırlatan Alabarda, “Buradan mülhem aklımızda tutmamız gereken husus, insan pahalı koku kokabilir, neticede para ile satılıyor. Buram buram güven kokuyor mu ona bakmak lazım. Lider de öyle… Mektepte yetişmiyor, kolay olunmuyor, koku gibi pazarda da satılmıyor. Dertlilerin derdi ile hemhal olmadan, geceyi gündüzüne katmadan, yetim başı okşamadan, aşk ile çalışmadan Yaradan kimseye muvaffakiyet de liderlik de nasip etmiyor. Çünkü Sünnetullah böyle” ifadelerini kullandı.